Ketojenik diyet, son yıllarda popülerliğini artırmış bir beslenme modeli olmakla birlikte aslında kökeni bir asrı aşkın süredir bilinen, epilepsi tedavisi için geliştirilmiş klinik bir diyet modelidir.
1. Ketojenik Diyet Tarihçesi Nedir?
2. Ketojenik Diyet Nedir?
3. Ketozis Nedir?
4.Ketojenik Diyet Türleri Nelerdir?
5.Ketojenik Diyette Besin Seçimi Nasıldır?
6. Ketojenik Diyetin Hastalıklarla İlişkisi Nedir?
7. Ketojenik Diyetin Riskleri Nelerdir?
Ketojenik diyet ile ilgili bu yazımda yukarıda verilen önemli sorulara cevap veriyorum.
1. Ketojenik Diyetin Tarihçesi Nedir?
Ketojenik diyetin (KD) klinik kullanımı, bir asrı aşkın geçmişe sahiptir. “Ketojenik diyet” terimi ilk kez Dr. Russel Wilder tarafından kullanılmış ve 1923 yılında Mayo Clinic’te epilepsi tedavisi amacıyla tasarlanmıştır. Bu tarihten itibaren ketojenik diyet, ilaçlara dirençli çocukluk çağı epilepsilerinde tedavi seçeneği olarak kullanılmaya devam etmektedir. Dr. Wilder, 1921 yılında, diyet yoluyla üretilen ketonların, epileptik nöbetlerin tedavisinde açlık kadar etkili olabileceğini öne sürmüştür. Mayo Clinic’ten Dr. Peterman, ilk ketojenik diyet protokolünü şu şekilde önermiştir: Günde kilogram başına 1 gram protein, 10–15 gram karbonhidrat ve kalan kaloriler yağdan karşılanmalıdır
(YAĞ:Karbonhidrat+Protein = 4:1).
2. Ketojenik Diyet Nedir?
Ketojenik diyetin temel prensibi, karbonhidrat alımının ciddi şekilde sınırlandırılması ve buna karşılık protein ve yağ oranlarının düzenlenmesidir. Klasik ketojenik diyet, kilogram başına bir gram protein, günde 10–15 gram karbonhidrat ve kalan kalorilerin yağdan karşılandığı bir diyet türüdür. Diyetin ana hedefi, ketozis durumunu indüklemektir. Ketozisin, metabolik yolları değiştirerek kilo kaybını teşvik ettiği, hipergliseminin azaltılması ve lipid profillerinde iyileşme gibi olumlu sağlık etkileri yaratabileceği düşünülmektedir.
3. Ketozis Nedir?
Normal şartlarda vücut enerji üretimini öncelikli olarak karbonhidratlar üzerinden gerçekleştirir. İnsülin hormonu, glukozdan elde edilen enerjinin depolanmasını sağlar. Ancak karbonhidrat alımı azaldığında insülin salınımı da düşer. İlk olarak glikojen formunda depolanan glukoz yakıt olarak kullanılır, fakat bu depo yaklaşık 3-4 gün içinde tükenir. Ardından vücut, enerji ihtiyacını karşılamak için yağları kullanır. Bu yağların serbest yağ asitlerine parçalanması karaciğerde keton üretimini tetikler. Ketozis, genellikle açlık veya uzun süreli egzersiz sırasında görülür; ancak çok düşük karbonhidratlı (toplam enerjinin %10‘undan az) bir diyetle de bu durum sağlanabilir.
4.Ketojenik Diyet Türleri Nelerdir?
1. Klasik Ketojenik Diyet
Enerjinin %80–90’ı yağlardan, %6–15’i proteinlerden ve %5–10’u karbonhidratlardan oluşur. YAĞ/(KH+Protein) oranı genellikle 3:1 veya 4:1 şeklindedir. Yağların ana kaynağı uzun zincirli trigliseritlerdir. Bu protokol, ilaca dirençli epilepsi tedavisi amacıyla geliştirilmiştir ve sadece terapötik ortamlarda önerilmektedir.
2. MCT Diyeti
Orta zincirli trigliseritler (MCT) temel yağ kaynağıdır. Bu yağlar hızlı emildiği için daha fazla keton üretir. Böylece daha az yağ ile yeterli ketozis sağlanabilir, bu da daha fazla karbonhidrat ve protein alımına izin verir. Ancak klasik KD gibi bu diyet de gastrointestinal yan etkiler söz konusu olabilir.
3. Modifiye Atkins Diyeti (MAD):
Genellikle yağ:(karbonhidrat+protein) oranı 1:1 veya 2:1 olacak şekilde uygulanır. İlk ayda karbonhidrat alımı 10–15 g/gün ile sınırlanır, sonra 20 g/gün’e çıkarılır. Protein ve enerji alımı kısıtlanmaz.
Yeni KD Modeli:
Ketojenik Akdeniz Diyeti (MMKD), zeytinyağı gibi sağlıklı yağları, balık ve yağsız et gibi protein kaynaklarını vurgular, doymuş yağ asitlerini sınırlandırır, her öğüne meyve-sebze dahil etmeyi teşvik eder. 2019’da Guzel ve arkadaşlarının 389 çocukta uyguladığı çalışmada, toplam yağın %80–85’i zeytinyağından sağlanmış diğer yağ kaynakları arasında krema, etler ve tereyağı yer almıştır. Menü Türk mutfağına uygun hazırlanmış, ketojenik oran 2.5:1 ile 4:1 arasında tutulmuştur. En yaygın yan etki hiperlipidemi olmuştur. Bu tür diyet modellerinin uygulanabilirliği konusunda daha fazla bilimsel çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır.
5.Ketojenik Diyette Besin Seçimi Nasıldır?
Yemekler genellikle işlenmemiş besinlerden oluşur: turpgiller, yeşil yapraklı sebzeler, çiğ kuruyemiş ve tohumlar, yumurta, balık, işlenmemiş etler, tam yağlı süt ürünleri ve doğal bitkisel yağlar (örneğin avokado, hindistancevizi, zeytin).
KD, sindirilebilir karbonhidratları (nişasta, sükroz, laktoz, glukoz) kısıtlar; ancak sindirilemeyen karbonhidratlar (lif) önerilebilir. Yağ kompozisyonu konusunda fikir birliği olmamakla birlikte, doymamış yağlar (zeytinyağı, ayçiçek yağı, buğday tohumu, pirinç yağı) tercih edilmelidir. Avokado da önerilen bir kaynaktır.
Meyve ve Sebze Seçimi:
- Tüm meyveler karbonhidrat açısından zengindir, ancak küçük porsiyonlar hâlinde orman meyveleri tüketilebilir.
- Serbest sebzeler: Kara lahana, pazı, ıspanak, marul, karnabahar, brokoli, Brüksel lahanası, kuşkonmaz, dolmalık biber, soğan, sarımsak, mantar, salatalık, kereviz, yaz kabakları.
Sık Önerilen Besinler Tablosu:
| Hayvansal Protein | Süt Ürünleri | Yağlar | Kuruyemiş ve Tohumlar | Meyveler | Sebzeler |
|---|---|---|---|---|---|
| Yumurta | Tam yağlı peynir | Zeytinyağı | Badem | Avokado | Yeşil yapraklı |
| Et | Krem peynir | Hayvansal yağ | Keten tohumu | Çilek | Havuç |
| Tavuk | Krema | Hindistancevizi yağı | Fındık | Limon | Mantar |
| Av etleri | Tereyağı | MCT yağı | – | Orman meyveleri | Patlıcan |
| Deniz ürünleri | Tam yağlı yoğurt | Avokado yağı | Ceviz | Zeytin | Domates |
6. Ketojenik Diyetin Hastalıklarla İlişkisi Nedir?
Mevcut çalışmalar, ketojenik diyetin obezite, Tip 2 diyabet, nörodejeneratif hastalıklar ve destekleyici olarak bazı kanser türlerinin tedavisinde potansiyel terapötik rolü olabileceğini ortaya koymaktadır.
Diyabet: KD, A1c düzeylerini düşürerek ve ilaç ihtiyacını azaltarak Tip 2 diyabet hastaları için fayda sağlayabilir. Ancak hipoglisemi riskini azaltmak için ilaçların dikkatle düzenlenmesi gerekir., Amerikan Diyabet Derneği’nin (ADA) önerilerine göre diyabet hastaları için tek bir doğru beslenme modeli yoktur; diyet kişiye özel belirlenmelidir. KD uygulaması tıbbi gözetim gerektirir.
Obezite: Meta-analizler, ketojenik diyetin kilo kaybı açısından etkili olduğunu ancak uzun vadeli etkilerinin sınırlı çalışmayla desteklendiğini belirtmektedir
Nörolojik Hastalıklar: Ketonların inflamasyon azaltıcı ve nöroprotektif etkileri nedeniyle KD, nörodejeneratif hastalıklarda umut vaat etmektedir. Ancak çalışmaların çoğu hayvan modellerine dayanmakta, insan verileri sınırlı kalmaktadır.
7. Ketojenik Diyetin Riskleri Nelerdir?
Ketojenik diyetin bazı riskleri bulunmaktadır. Özellikle şu durumlarda önerilmez:
- Gebelik ve emzirme (doğum kusurları riski)
- Kronik böbrek hastalığı
- SGLT2 inhibitörü kullananlar (diyabetik ketoasidoz riski)
- Stabil olmayan anjina
Diyabet hastalarında KD uygulaması, tıbbi ve beslenme uzmanı gözetiminde olmalı; düzenli olarak kan şekeri ve lipid profili izlenmelidir.
Yan etkiler arasında sindirim problemleri (bulantı, kabızlık, ishal, kusma), baş ağrısı, yorgunluk, vitamin ve mineral eksiklikleri, kötüleşen lipid profili yer alır.
Yapılan bir çalışma sonucuna göre sağlıklı, normal kilolu gönüllülerde sadece 3 haftalık ketojenik diyet uygulaması, serum LDL kolesterol düzeyinde %44 artış ile sonuçlanmıştır.
Diyetin adaptasyon sürecinde ürik asit seviyeleri artabilir, gut riski doğurabilir. Ancak adaptasyon sonrası bu risk azalabilir. Yeterli su alımı ve izlem ile bu durum kontrol altına alınabilir.
Optik nöropati, anemi, böbrek taşları ve kardiyomiyopati gibi olumsuz etkiler riskler arasındadır.
Diyetin tekdüze ve lezzetten yoksun olması, yiyeceklere karşı isteksizlik oluşturabilir ve bu durum özellikle klasik ketojenik diyette diyete uyumu olumsuz etkileyebilir. Bu etki, obezite tedavisinde genellikle istenen bir sonuçtur çünkü bireylerin enerji kısıtlamasına uymasını kolaylaştırabilir . Ancak, kanser veya nörodejeneratif hastalıkları bulunan ve malnütrisyon riski taşıyan bireyler için bu durum istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Ketojenik diyetin uzun süreli uygulamalarında karşılaşılabilecek olumsuzluklardan biri de vitamin ve mineral yetersizliklerinin gelişmesidir. Bu durum genellikle diyetin sıkı kısıtlamaları nedeniyle ortaya çıkar. Ancak doğru ve bilinçli ürün tercihleri yapıldığında bu tür eksikliklerin önüne geçilebilir.
Tip 1 diyabet, alkolizm ve emzirme döneminde bu diyetin uygulanması durumunda ketoasidoz riski de bulunmaktadır.
ÖZETLE;
Ketojenik diyetin uzun vadeli güvenliği ve genel sağlık üzerindeki etkileri, özellikle lipid profili ve kardiyovasküler riskler açısından tam olarak netlik kazanmamıştır. Mevcut araştırmalar, HDL (iyi kolesterol) ve trigliserit düzeylerinde genellikle olumlu değişiklikler bildirirken, LDL (kötü kolesterol) seviyelerinde bireyler arasında farklı yanıtlar gözlemlenmektedir. Bu değişkenlik, diyetin içeriğindeki yağ türleri ve bireysel metabolik yanıtlarla ilişkili olabilir. Bu nedenle, ketojenik diyet uygulayan bireylerin doymuş yağ alımını sınırlandırmaları ve yeterli miktarda sebze-meyve tüketerek lif ve mikro besin ihtiyaçlarını karşılamaları önemlidir.
Ketojenik diyet, her bireyin sağlık durumu ve ihtiyaçları farklı olduğu için mutlaka bir diyetisyen rehberliğinde planlanmalı ve uygulanmalıdır.
Konuyla ilgili merak ettikleriniz ve İzmit Diyetisyen Seher Kökkaya‘dan beslenme danışmanlığı randevusu almak için iletişim sayfamızdan bize ulaşabilirsiniz.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:

