Bel çevresini mezura ile ölçen birey görseli

METABOLİK SENDROM

1. Metabolik Sendrom Nedir?

Metabolik sendrom (MetS), abdominal obezite, dislipidemi, hipertansiyon ve insülin direnci gibi birden fazla metabolik risk faktörünün birlikte görüldüğü bir klinik durumdur. Bu durum, tip 2 diyabet (T2DM), kardiyovasküler hastalıklar (KVH) ve karaciğerle ilişkili kronik hastalıklar için önemli bir risk faktörüdür.

1.1 Tanı Kriterleri Nelerdir?

BEL ÇEVRESİ>=102cm(ERKEK)
>=88cm(KADIN)
TG YÜKSEKLİĞİ>150mg/dl (1,7mmol/L) veya TG yüksekliği için ilaca başlamak
HDL DÜŞÜKLÜĞÜ<40mg/dl (1,0mmol/L) (ERKEK)
<50mg/dl (1,3mmol/L) (KADIN)
KB YÜKSEKLİĞİ>=130mmHg sistolik veya >=85mmHg diyastolik veya Hipertansiyon için ilaç tedavisi başlamak
KAN GLUKOZU YÜKSEKLİĞİ>=100 mg/dl veya Kan glukozunu düşürmek için ilaç başlamak

2. Diyet Tedavisinin Önemi

Metabolik sendrom hastalarının çoğu fazla kilolu veya obezdir. Bu nedenle beslenme tedavisinin temel amacı, kilo kaybını teşvik etmek ve insülin duyarlılığını artırmaktır. Ayrıca, sağlıklı bir diyet modeli, MetS’in diğer bileşenlerini de olumlu yönde etkileyebilir.

3. Metabolik Sendromda Etkili Diyet Modelleri Nelerdir?

3.1 Akdeniz Diyeti (Mediterranean Diet)

Akdeniz diyeti, sebze, meyve, tam tahıl, kuruyemiş, zeytinyağı, balık ve düşük miktarda kırmızı et tüketimini temel alan bir beslenme modelidir. Doymuş yağ ve rafine karbonhidrat alımı sınırlı, antioksidan ve omega-3 açısından ise zengindir.

Bilimsel Bulgular:

  • 12 çalışmanın meta-analizi, Akdeniz diyetine yüksek uyumun MetS riskini %19 oranında azalttığını göstermiştir.
  • CARDIA çalışmasında (Koroner Arter Hastalığı Risk Gelişimi Genç Yetişkinlerde), MedDiet’e yüksek uyum gösteren bireylerde MetS insidansı daha düşük bulunmuştur.
  • SU.VI.MAX çalışması, MedDiet’in bel çevresi, kan basıncı, trigliserit ve HDL düzeylerinde iyileşme sağladığını göstermiştir.
  • 12 farklı çalışma değerlendirilmiş ve farklı dozlarda uygulanan Akdeniz diyeti, diğer diyetlere veya tedavilere kıyasla klinik parametrelerde anlamlı iyileşmeler göstermiştir. Bu iyileşmeler şunlardır:
  • Beden kitle indeksi (BMI): −0.83
  • Bel çevresi: −1.81 cm
  • Trigliserit düzeyi: −22.38 mg/dL
  • Glukoz düzeyi: −4.28 mg/dL
  • İnsülin direnci (HOMA-IR): −0.72

Bu nedenle Akdeniz diyeti, hem uygulanabilirliği hem de kanıta dayalı etkinliği sayesinde MetS’in yönetiminde ilk basamak tedavi olarak önerilebilir.

3.2 DASH Diyeti (Hipertansiyonu Durdurmak İçin Diyet Yaklaşımı)

DASH diyeti, hipertansiyonun önlenmesi ve tedavisinde önerilen; Sebze, meyve, tam tahıl, yağsız/düşük yağlı süt ürünleri, kurubaklagiller, balık ve beyaz et ağırlıklı bir beslenme modelidir. Aynı zamanda sodyum, doymuş yağ ve rafine şeker oranı düşüktür.

Kanıta Dayalı Etkiler:

  • 13 farklı diyet modeliyle karşılaştırıldığında (düşük yağ diyeti, İskandinav diyeti, Akdeniz diyeti, Paleo diyeti ve düşük sodyum diyeti dahil), özellikle düşük yağlı diyetlere kıyasla en etkili antihipertansif diyet olarak öne çıkmıştır.
  • MetS riskini %48 oranında azaltabileceği gösterilmiştir (1493 yetişkinin incelendiği kesitsel bir çalışmada).
  • Yapılan bir çalışmada çocuk ve ergenlerde bile DASH diyetinin MetS riskini %64 oranında azaltabileceği gözlemlenmiştir.
  • DASH diyeti, aşırı vücut ağırlığı ve abdominal obeziteye karşı da olumlu etkilere sahiptir. Orta vadeli diyet müdahaleleri aşağıdaki sonuçları göstermiştir.
  • Vücut kitle indeksi (VKİ): −0.42 kg/m²
  • Bel çevresi: −1.05 cm

DASH diyeti, potasyum, magnezyum ve lif alımını artırarak glikoz metabolizması, kan basıncı kontrolü ve insülin yanıtını olumlu yönde etkileyebilir.

3.3 Bitki Tabanlı Diyetler

Bitki tabanlı diyetler; meyve, sebze, tahıl, kuruyemiş ve baklagil tüketimini artırırken, hayvansal besin alımını sınırlayan veya tamamen dışlayan beslenme yaklaşımlarını kapsar (ör: vegan, lakto-vejetaryen, pesko-vejetaryen).

Bitki bazlı diyetler genellikle hayvansal ürünlerin kısıtlanmasıyla ilişkilendirilse de, güncel veriler bu diyetleri aynı zamanda bitkisel besinlerin artırılmasını hedefleyen yaklaşımlar olarak tanımlar. Örneğin, Akdeniz diyeti bu gruba dahildir

Bilimsel Veriler:

  • Bitki bazlı diyetler, Metabolik Sendrom ve kardiyometabolik hastalıklar üzerinde olumlu etkiler göstermektedir. Obezite, tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltmanın yanı sıra, tüm nedenlere bağlı ölümlerde de azalma ile ilişkili bulunmuştur.
  • Yeni sistematik derlemeler ve meta-analizler, Akdeniz diyetine uyumun kardiyovasküler hastalık riskini %38, DASH diyetine uyumun ise %20 oranında azalttığını göstermektedir. Vejetaryen bireylerde ise koroner kalp hastalığı riskinin %28 daha düşük olduğu raporlanmıştır.

3.4 Düşük Karbonhidrat Diyetleri

Düşük karbonhidrat (KH) diyetleri, günlük enerji alımının <%50’sinin karbonhidrattan geldiği, özellikle rafine tahıllar, nişastalar ve basit ya da eklenmiş şeker içeren besinlerin azaltıldığı modellerdir. Ketojenik diyet, bu grubun en düşük KH içeriğine sahip alt tipidir.

Bu gruptaki diyetlerden biri olan ketojenik diyet, çok düşük karbonhidrat alımına dayalı yapısıyla dikkat çeker. Genellikle karbonhidratların günlük enerjinin %10’undan daha azını oluşturduğu (yaklaşık 30–50 gram/gün) bu diyet modelinde, yağ alımı önemli ölçüde artırılır. Tipik olarak yağ:karbonhidrat+protein oranı 3:1 ila 4:1 düzeyindedir.

Bilimsel araştırmalar, ketojenik diyetin obezite, kardiyovasküler hastalıklar ve metabolik sendrom olmak üzere çeşitli kronik hastalıklarda potansiyel terapötik etkileri olabileceğini ileri sürmektedir.

Ancak ketojenik diyetin etkili olabilmesi ve keton üretiminin sürdürülebilmesi için enerji alımında bir kısıtlama gereklidir. Güncel bilimsel veriler, bu diyette gözlenen kilo kaybı ve kardiyovasküler faydaların, genellikle makrobesin dağılımından çok kalori kısıtlamasına bağlı olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte, ketojenik diyetin uzun süreli uygulanabilirliği çeşitli zorluklar içerebilir. Özellikle sebze, meyve ve tam tahıl gibi besleyici besinlerin sınırlı tüketimi kardiyovasküler hastalıklar (KVH), tip 2 diyabet (T2DM) ve bazı kanser türlerinin gelişme riski ile ilişkilendirilir.

Dolayısıyla, ketojenik diyetin bireysel uygulanabilirliği değerlendirilirken, beslenme çeşitliliği, sürdürülebilirlik ve sağlık riskleri gibi faktörler göz önünde bulundurulmalı; bu değerlendirme diyetisyenler tarafından yapılmalıdır.

3.5 Düşük Yağ Diyetleri

Toplam enerji alımının yaklaşık %20’sinin yağdan geldiği diyetlerdir. MetS üzerindeki etkileri literatürde tutarsızdır.

  • Yapılan çalışmalarda kısa vadede kan basıncı ve LDL düzeylerinde azalma, HDL düzeylerinde artış sağlamıştır ancak bu etkiler uzun süreli müdahalelerde azalmıştır.
  • Akdeniz ve DASH diyetleriyle kıyaslandığında uzun vadede daha az etkilidir.

3.6 Yüksek Protein Diyetleri

Günlük enerjinin %20–30’unun protein kaynaklarından geldiği modellerdir. Vücut ağırlığı başına 1.3–1.5 g protein hedeflenir.

Etkinlikleri:

  • Campos-Nonato’nun metabolik sendromlu bireylerle yürüttüğü çalışmada, yüksek protein içeren diyet uygulanan grupta, standart proteinli diyete kıyasla kilo kaybının daha belirgin olduğu gözlemlenmiştir. Her iki grup da benzer kalori kısıtlaması altında takip edilmiştir.
  • Çalışma sonunda; metabolik sendrom kriterlerinde, açlık kan şekeri, insülin düzeyi, insülin direncini yansıtan HOMA-IR indeksi, trigliserid ve kolesterol seviyelerinde her iki müdahale grubunda da iyileşmeler kaydedilmiştir. Ancak bu parametreler açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
  • Yakın tarihte gerçekleştirilen ve 36 randomize kontrollü çalışmayı (RCT) kapsayan bir meta-analiz, kırmızı et tüketiminin kan lipid profili veya kan basıncı üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Ancak aynı çalışmada, kırmızı etin bitkisel protein kaynaklarıyla değiştirilmesinin, toplam kolesterol ve LDL-kolesterol düzeylerinde anlamlı düşüş sağladığı bildirilmiştir.
  • Bu bulgular, bitkisel protein kaynaklarının sağlık açısından tercih edilmesi gerektiğine dair güçlü kanıtlar sunmaktadır. Ayrıca, bu yaklaşım yalnızca bireysel sağlık için değil, çevresel sürdürülebilirlik açısından da desteklenmesi gereken bir beslenme stratejisidir.

3.7 Diğer Müdahaleler

3.7.1 Aralıklı Oruç (Intermittent Fasting):

Beslenme stratejileri arasında, günlük kalori alımını sınırlayan aralıklı oruç (intermittent fasting) modeli; kardiyovasküler hastalık (KVH), tip 2 diyabet (T2DM), metabolik bozukluklar ve bazı kanser türleri üzerinde olumlu etkiler sağlayabilecek potansiyele sahiptir.

Bu yaklaşım sonrasında başlıca rapor edilen kardiyometabolik faydalar şunlardır:

  • Vücut ağırlığında azalma,
  • İnsülin direncinin azalması,
  • Kan lipid profilinde düzelme (dislipidemi kontrolü),
  • Kan basıncında düşüş,
  • İnflamasyon seviyelerinde azalma.

Bununla birlikte, aralıklı oruç uygulaması her birey için uygun olmayabilir. Beslenme düzeninde ani değişiklikler, bazı bireylerde yan etkilere yol açabileceği için bu yöntemin diyetisyen eşliğinde ve bireysel ihtiyaçlara göre planlanması gerekmektedir.

3.7.2 Önerilen Diğer Beslenme Modelleri:

  • Omega-3 açısından zengin diyetler
  • Düşük glisemik indeksli beslenme
  • Antioksidan kapasitesi yüksek beslenme
  • Öğün sıklığı yüksek modeller

Konuyla ilgili sorularınızı iletmek ve İzmit’te diyetisyen arıyorsanız randevu talep etmek için iletişim sayfamdan bana ulaşabilirsiniz.

Yazıda geçen Akdeniz Diyeti ve DASH diyeti ile ilgili bilgiler için makalelerim kısmına göz atabilirsiniz. Sağlıkla Kalın…

YARARLANILAN KAYNAKLAR

(1), (2), (3)